İlk Adımlar

Selin'le birlikte Yunan danslarının en bilineni olan sirtaki, diğer adıyla hasapikoya olan ilgimiz 2007 yani bundan tam 7 sene öncesine dayanıyor. O zamandan bu zamana çok fazla şey değişti de, şu görüntüleri izlediğim zaman yüzümdeki gülümseme asla değişmedi. 



Dans etmenin, aynı kahvaltı gibi, seyahat etmek gibi, yosun kokusunu ilk aldığınız an gibi, şarkı söylerken olduğu gibi, müzik dinlemek gibi mutlulukla bir ilgisi var. Peki nasıl başlamış bütün hikaye? 
Anonim bir kaynaktan yapılan bir alıntı, çok güzel özetlemiş dans ederkenki ruh halimizi:

"DANSIN TARİHÇESİ:Danssız çağ ve toplumlar yüzyıllar boyu ne görülmüş ne de işitilmiştir. Dansın menşei nesiller için beşik, çağlar için de tarih öncesidir. Dans, tartımlı gösterilerin sözlerden ziyade çalgıdan yardım arayanı olmuştur.Kadim (eski) Yunan medeniyetinde dans hususiyle (özellikle) İyonia ve Pontus'ta gün görmüştü. Baküs'ün Hindistan'a yaptığı efsanevî geziden dönüşünü temsil ediyordu.Bu bir cin ve peri dansıydı. Faunlar, Satirler, Titanlar, Koribantlar biçiminde kıyafet değiştirmiş olarak memleketin en ünlü kimseleri bu gösterilere katılıyorlardı. Bu dans seyirliktekilere öylesine ilgi aşılıyordu ki, bütün bir günü tem'şanın haz ve huzuru içinde geçirmeden edemiyorlardı. Şarkta ileri gelenler bizzat dans etmezlerdi. Şehirlerdeki görgü bu duruma gelmişti. Fakat almeler ile bayaderlerin, yani cariye rakkaselerin şehevî rakslarını seyretmekten büyük bir haz duyar olmuşlardı.Avrupa'da Hristiyanlık dinî 'yinlerden dansı kesin surette yasakladı.Bazı yazarlar aksine olayları işaretlemiş olsalar bile, anlattıkları istisn'î ve bazı mevkilere has kalmış gelgeç ahvaldir (hallerdir, durumlardır). Balede şarkının yerinin olmayışı gibi kilisede de dansın yeri yoktu. Bütün ortaçağ boyunca Garp (Batı) şehirlerinde dans sönüp 'tıl (etkisiz, işlemez) düştü, XV. yüzyılda şeref kazandı. Koca baleler ve büyük balolar İtalya'da olağanüstü gün gördüler. Moda az sonra Catherine de Medicis ve Henri IV ile Fransa'da yayıldı. Louis XIV büyük bir dansçıydı. Nihayet Lully'nin bir operası olan "Le Triomphe de l'Amour"dadır ki dansın ilk defa operada yer aldığı görüldü. Tarihçenin bundan sonrası bale gelişmesinin önce Batı ve sonra (oranın yetiştirmesi halinde) Doğu Avrupa sahnelerindeki ş'şaasıdır (parlaması, gösterişidir).Bale, yani sanat dansçılığı yanında sosyete ve halk dansları yine de çeşitlenerek kitleleri sarmakta ve gün görmekte devam ettiler. Salon dansları bale sanatçılığının esnaflık, süs ve yaldız basamağı sayılsa yeridir. Büyük ve ileri olan sanat, baledir. Onun gücüne folklor dansı da karışarak renk ve yardım katabilir.Bizde Almanca söylenişine göre "Tanz" kelimesini Tuna yakınlarındaki bir müşahedesi sırasında (bilindiğine göre Türkçe metinde ilk defa olarak) Evliya Çelebi kullanmıştır (XVII. yüzyıl).Tarihte dansa aleyhtar kalmış şahsiyetler görülmemiş değildir. Çiçeron, Roma'da bu zihniyetin de çaçaronluğunu yapmıştı: "Nemo fere saltat sobrius nisi insanit." (Bence sarhoş veya delice olmayan hiç kimse dans etmez.)Dansın doğruya yakın surette şöylece tarifi mümkündür: "Dans bir fikir, bir duyu, bir ihtisas, bir olay veya bir hadisenin estetik kanunlarına göre tartımlı bir harekete istih'lesidir (dönüşümüdür)". "
Çiçeron'a katılıyor, delice olmayı kabul ediyorum. Bütün delilikler kendime ve çevremdekilere bu kadar zevk verebiliyor ve sarhoş olmanın da yerini tutabiliyorsa ne mutlu bize ve bizim gibi meylenmişçesine eğlenenlere... 

Sevgilerimle
Nadin Nerjan 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mimoza Mevsiminde Mimozalı Kadın

Yüzde Yüz Zomato